Basın ve ifade özgürlüğü diyoruz da, insan aklına gelen her şeyi yazar, söyler mi? Derinlik diye bir şey var. Bir konuda sığsanız fazla açılmamalısınız. Ama bir laf vardır ya, ağzı olan konuşuyor, işte tam öyle. Ülkemiz klavye şövalyelerinin cenneti oldu. Çünkü hesap soran yok, karşı gelen yok, haklının sesi fazla duyulmuyor, öylesine bir gürültü kirliliği var maalesef.
Cem Seymen'in attığı tweet'e karşılık olarak birkaç şey söylemek isterim;
“AVM’leri yok edin” diyorsunuz. Soruyorum size, hangi sıfatla, hangi cüretle, hangi gerekçelerle? Siz 1,1 milyon takipçinize, bu sektörde çalışan 500 bine yakın emekçi ve buna bağlı geçimini sağlayan yaklaşık 2 milyon kişiyi ve bu sektöre yatırım yapan yerli ve yabancı yatırımcılarımızı, AVM içerisinde kepenk açan, imzaladıkları kira sözleşmeleri ile birçok mali külfetin altında olan perakende esnafı zor durumda bırakacak şekilde hangi geçerli nedene dayanarak AVM’leri hedef gösteriyorsunuz? Bu ne ağır bir cümledir? Bu ne ağızdan çıkanı kulağı duymamaktır? Bu ne densizlik, bu ne haddini aşmaktır?
Oldu mu şimdi? Yıllarca tarım ve doğa savaşçısı çalışmalarınızı ilgi ve hayranlıkla izleyen beni ve benim gibi binlerce takipçinizi bile çapsız bir tweet yüzünden hayal kırıklığına uğrattınız. Bilmediğiniz sulara kulaç atarken akıntıya, derinliğe dikkat etmelisiniz. Siz de akıntısını ve derinliğini bilmediğiniz bir konuda ahkam kesmeye kalkıyorsunuz. Bu kadar kolay mı “yok edin AVM’leri” demek.
Yıllar önce tüketim bilinci konusunda hiçbir altyapısı olmayan, toplumu gümrük birliği anlaşması ile yabancı marka ve ürünlerin altında ezenler çok mu masum? Yine hiçbir ön hazırlık ve altyapı oluşturmadan ithalatı bu kadar serbest bırakanlar günahsız da, AVM’ler mi suçlu? Hiçbir düzenleyici rolü üstlenmeyip, trafiği, çevre etkisini, kent içi yaşam standartlarını hiçe sayan, dip dibe AVM’ler açılmasına imkân verecek şekilde ticari alan planlaması yapanlar ve buna ruhsat verenler muteber kişiler de AVM yatırımcısı mı günah keçisi?
Bakın, ben size AVM konusunda sizin bilmediklerinizi veya bilmek istemediklerinizi ama bizim pencereden bakılınca da farklı şekilde görülenlerin bazılarını anlatayım
AVM'ler Türkiye'de organize perakendenin kalesidir. Bugün özellikle tekstilde Dünya markaları ile boy ölçüşen ve Türk Malı'nın yaygınlaşmasında öncülük eden bizim markalarımızın pazar büyüklüklerini artırdığı, pazarlama alanındaki en önemli çıkış noktaları, serpildiği ve büyüdüğü mecralar AVM'lerdir. Türk Perakende sektörünün büyümesi ve kendini aşmasının itici gücü AVM'ler olmuştur. Birçok marka vizyonunu AVM çatısı altına girdikten sonra geliştirmiş ve imalatçı kimliğinden perakende ürün pazarlamacısı kimliğine sıçrama yapmıştır. AVM’ler günlük hayatımıza girmeseydi, birçok Türk Markası bu kadar büyüyemez ve ithal perakende ülkemizde çok daha fazla pazar payına sahip olurdu. Bugün başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Denizli, Gaziantep gibi Dünya markalarına tekstil sektöründe mamûl üreten bu derece büyük bir tekstil gücümüz olmazdı.
Kısacası AVM'ler, Türk Perakende hayatının katma değerini tavan yaptıran ve ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyan yapılardır.
Ülkemizin, orta ve üst kademeden başlamak üzere liyakat usulü ile çalışan yöneticiler tarafından yönetilen, “hamili kart yakınımdır” yönteminin geçerli olmadığı bir üst kadro yapısına sahiptir. AVM Müdürlerinin tamamı yüksek okul mezunu, teknik yöneticilerin neredeyse tamamı mühendis, güvenlik müdürleri ise emniyet ve ordu geçmişi olan kişilerdir.
Kendi içerisinde kişisel gelişim eğitimlerine önem veren, devamlı surette kendini geliştiren bir dinamiğe sahiptir. Kendini geliştirmeyen hiçbir çalışan orta ve uzun vadede AVM kadrosunda kalamaz. Mutlaka kendisine yatırım yapmalıdır. Aksi takdirde o bünyede barınamaz ve sektör değiştirmek zorunda kalır.
Bir AVM Yöneticisi işletme başta olmak üzere, halkla ilişkiler, muhasebe-finansman, hukuk, pazarlama, mimari, teknik ve güvenlik konularında donanımlıdır. Hiçbir aklı başında yatırımcı milyonlarca liralık mülklerin yönetimini tesadüfe bırakmaz, böyle bir şeyi arzu etmez.
AVM yöneticileri o kadar interaktif bir iletişim halindedir ki, bugün Van'daki bir AVM'nin paylaştığı sonunu Tekirdağ'daki bir AVM'nin yöneticisi bilmekte ve bu sorun ortaya çıktığında 450 AVM yöneticisi bu sorunun çözümü için çok kısa bir sürede organize olmaktadır. Sorarım size, bugün Devlet Kurumları da dahil olmak üzere hangi kurum bu kadar canlı ve duyarlı bir dayanışma içerisindedir.
AVM bünyesinde alınacak her karar onlarca kişinin süzgecinden geçer, dikkatle ve titizlikle incelenir. AVM’lerde “hatadan dönmek farz” prensibi ile çalışılır ve kararlar çok hızlı alınır. Çünkü çocuklarımız başta olmak üzere bizi ziyaret edecek her ziyaretçinin öncelikle güvenliği ve huzuru olmak üzere AVM'de bulunduğu her dakikayı güzel geçirmesi çok önemlidir. Çoğu insanın yatmaya hazırlandığı saatlerde AVM’lerde ertesi gün için çalışan mutlaka birileri vardır. 24 Saat hayat hiç durmaz, çoğu çalışanın günde 8 saat çalışma kavramı yoktur ve AVM’ler fabrikalar gibidir. Sabah açılıştaki makyaj çok önemlidir, temizlik bezleri, zemin yıkama makineleri her daim mesaidedir, bitmeyen bir mücadele ve özveri AVM çatısının altından hiç eksik olmaz. Onlarca, yüzlerce insan ziyaretçilere karşı mahcup olmamak için bir otel personeli titizliğinde çaba gösterir. Her sabah saat 10:00’da bir yüzme havuzuna girmenin bile AVM’de olmaktan daha fazla riskli olacağı bir ortam yaratılır.
AVM’ler kışın sıcak, yazın serin, aracınızı rahatça park ederek birçok alternatif marka ve ürüne zahmetsizce ulaşabileceğiniz, fiyat ve çeşitlilik bazında hiçbir yerde bulamayacağınız zenginliğe ulaşacağınız oluşumlardır. Bünyesindeki her işyerini tüketici adına denetleyen, her personelini eğiten, kişilik kazandıran, Dünya standartlarında bir hizmet sunma kalitesi yakalamaya çalışan ve bu misyonu kiracısı adına da üstlenen bir sistemdir.
AVM’lerde her satış kayıt altındadır, birçok kiracı ciro üzerinden kira ödediği için onları mali konularda vergi dairesinden çok AVM Yönetimleri denetler. AVM’ler mahalle esnafı gibi yönetilmez, kayıt dışılık olmaz ve satılan her ürün satıcısının garantisi altındadır.
Sinema, tiyatro, beceri atölyeleri, çocuklar ve kadınlar için etkinlikler, sanatsal sergiler, ücretsiz konserler gibi birçok alanda bu toplumun önünü açmıştır. Halk birçok ilki AVM'lerde yaşamış, ücretsiz birçok etkinlik ve sanat faaliyeti ile harcama gücü düşük ziyaretçiler için hayal bile edemeyeceği güzel anılar yaratmıştır. Organik Pazar ve el sanatları fuarları ile birçok yerel esnaf ve ev hanımına imkânlar sunmuş, ufuklarını açmıştır.
Avrupa ülkelerini geride bırakacak şekilde sinema seyirci sayısının artmasındaki en büyük etken AVM'ler olmuştur. Sinema biletinden alınan eğlence vergileri bile tek başına birçok belediye için gelir kapısıdır. Birçok AVM bünyesinde sinema, tiyatro ve gösteri merkezleri barındırmakta ve kültürel gelişmeye olumlu katkı sunmaktadır.
Sonuç olarak;
AVM'ler organize Türk Perakendesinin göz bebekleridir ve bu kadar düzgün ve iyi çalışan sistemler acımasızca yıpratılmamalıdır. İnsanlara medenice alışveriş ortamı yaratan bu mekanlar nerede yanlış yapıyorlarsa gündeme bunun getirilmesi gerekir. Ama bunu kırıp-dökmeden ve yıkmadan yapsak daha güzel olmaz mı?
Elbette halkın tüketici bilincine erişmesi ve bütçesine göre harcama yapması ve AVM'de geçireceği zamanlar dışında ailesiyle, diğer sosyal faaliyetlerle meşgul olması ve doğada zaman geçirmesi de gerekmektedir. Ancak bunu planlaması gereken AVM'ler değil, kişilerin kendisidir.
Milyonlarca kişinin yaklaşık 35 yılda yarattığı bir sisteme karşı halkı "yok edin" diyerek tazyik etmek ne kadar doğru? Özellikle Kovid-19 salgınından sonra AVM'lere karşı başlatılan bu anlamsız saldırganlığı da anlamak mümkün değil. AVM’lere karşı başlatılan bu ağır karalama kampanyası ne insafa, ne izana ne de hoşgörüye sığıyor.
Dünya ile rekabet edebilecek bir Türk Organize Perakende sektörü yaratılması neden bazı çevreleri rahatsız ediyor? Yüzbinlerce çalışanıyla bu ülkede bir şeyleri de doğru yapmaya ve güzelleştirmeye çalışan güzel insanların çabaladığı bu sektöre neden herkes bir yerden vurmaya çalışıyor?
Yükselenleri aşağıya çekerek mi yoksa onların seviyesine ulaşmaya çalışarak mı Dünya ile rekabet edeceğiz? Lütfen bu güzel Ülkemizde meyve veren ağaçlar artık taşlanmasın.
Mehmet Yetkin